20 Eylül 2010 Pazartesi

ADA


Yine ıssız adalara düşüp döndüm sevgili şehir hayatından bezip yanına alacağı 3 şey hususunda kararsız kalan okur. İzmirli veyahut Aydınlı olanlar anlamıştır da yurdumun diğer müstesna bölgelerinden ve hatta dünyanın diğer ülkelerinden (işte ne bileyim Kanada olsun Avustralya olsun ve hatta Sam Amca'ya selam olsun) bağlananlar için ada kavramı "hangi ada?" sorusunu beraberinde getirmiş olabilir...İşte incirinden ziyade şivesini sevdiğim bu topraklarda o sorunun cevabı hiç şüphesiz ki Kuşadası'dır.

Güneşin yakıcılığının son demlerinin yaşandığı şu tarihlerde tam da şehrin benden daha yorgun olduğu bir cuma akşamı dost meclisinin peşine takılıp kendimi ada sahillerine vurdum...İki katlı sarı bir ev, masmavi bir havuz, yemyeşil çimenler, üç beş minder, iki şezlong, sayısız kadeh, sabahlara dek süren bir muhabbet...Evet.Sanırım o son tekilayı içmeseydim mutluluğun fotoğrafını çekebilirdim size :)

7 Eylül 2010 Salı

DOMESTİK




İnsan yaşlandıkça ebeveynlerine daha bir benzer oluyor sevgili en feci kabusu anasına babasına benzemek olan hayırsız okur. Geçen haftalarda kendimi pazarda rengarenk meyve ve sebzelerin arasında, adeta lunaparka götürülmüş beş yaşında bir çocuk kadar mutlu hissettiğimde bu gerçeği daha da iyi idrak ettim. Kanaatimce marketten yapılan alışverişle pazar arasındaki uçurum fiyatlardan ziyade tazelikten kaynaklanıyor, insanın hemen eve koşup üç beş tencere yemek yapası, tepsilerce böreği fırına atası, üstüne bir de reçel kaynatası geliyor doğrusu...Ama yok...o kadar da uzun boylu diil tabi, bana akşam yemeğine gelirseniz bulup bulabileceğiniz en klas yemek somonlu salata ve yahut kremalı tavuklu makarna olur. E insaf edin ne de olsa artık çalışan bir bayanım (hanım hanııııım biz senin çalışmadığın zamanları da biliyoruz diyenlere ise edilecek tek lafım şudur:"kızarttığım hazır patatesler boğazınıza dursun e mi" :)

4 Eylül 2010 Cumartesi

ALAÇATI



Bayramda...Hani olur da beni özlerseniz...Buradayım...

3 Eylül 2010 Cuma

MÜPTELAYIM SANA


Bağımlılık, bir nesneye, kişiye, ya da bir varlığa duyulan önlenemez istek; veya bir başka iradenin tahakkümü altına girme durumu olarak tanımlanmaktaymış.( Hadi itiraf edin böyle okuyunca insan kendisini daha da aciz hissediyor değil mi :) Herneyse amacım seni yargılamak değil sevgili bağımlılığın labirentlerinde çoktan kendini kaybemiş olan okur, inan ki benim bütün derdim kendimle...

Bir liste yapacak olursak eğer...Benimkisi şöyle:

1.kağıt (her türlüsü)
2.kontak lens
3.dost meclisi
4.internet
5.afili kokteyl (içmek için değil! elimde şık duruyor)
6.su (içmek için değil! hergün itinayla kafadan aşağı dökmek için)
7.Lipton ice tea şeftali (bu kesinlikle içmek için)
8.Bunu boşverin.
9.mısır
10.makarna
11.mor renk

Örnekleri daha çoğaltılabilir tabi ama ilk esnada aklıma gelenler bunlar...Tahminimce içlerinde en tehlikelisi de şu olmalı.



Beni bu merete geçen yaz, burada belirttiğim 8. madde (bittabi siz onu başka bir isimle tanıyorsunuz) alıştırdı sevgili okur. Kanaatimce bana yaptığı onca kötülük içerisinde en fenası da bu oldu zaten...Ne zaman kafein komasına girip bir yudum içeyim desem bir Nuri Alço sıfatında anarım kendisini...Şimdi müsadenizle bu son kadehi onun şerefine kaldırıyorum :)

Hüüüüüp.

2 Eylül 2010 Perşembe

BAŞKA BAHARA


Kelimelerinin kimyasında kendimi unutup bütün bir alemi bulduğum dehşetengiz yazar, biricik mahalle komşum İhsan Oktay Anar hakkında afili bir yazı yazmak niyetindeydim aslında...Amma ve lakin Elif Şafak benden önce davranmış bugün...Kendisi sever yahut sevmez orası ayrı mesele de babası hocam olur zat-ı şahanelerinin o mahiyetten sözünün üstüne söz söylemekten ziyade yazısının üstüne link vermeyi tercih ettim bugün.

http://www.haberturk.com/yazarlar/548195-edebiyatin-puslu-kitalarinda-bir-yazar

Bir de vakti zamanında buradan kitabı hakkında naçizane yorumlar yaptığım başka bir değerli yazar nerden görüp okuduysa artık, bana "muhterem hanımefendi" diye hitap eden bir teşekkür yazısı yazmıştı ertesi gün. Hem mutlu olmuş hem de daha edebi bir şeyler yazsaydım keşke diye günlerce hayıflanmıştım...O nedenle bin düşünüp bir yazmakta fayda var açıkçası...Belki başka bir bahara...