Bu blogu yazmaya başladıktan üç beş gün sonra işe başlamam bir tesadüf belki ama ben çoktan bu duruma mucizevi anlamlar yükleyip blogumun uğuruna inanmaya başladım açıkçası...Henüz ofisten yazmaya fırsatım olmadı fakat sizlere en kısa zaman içerisinde makamımdan seslenmek arzusundayım. Şirkete ilk defa uğrayan büyük patronu bilgisayarcı çocuk sanıp iş hayatında rezil rüsva olmam bir yana masama bilgisayar kurulduğunda neredeyse mutluluktan ağlayacaktım sevgili iş hayatındaki ilk gününü çoktan unutmuş soğukkanlı okur.Bir kadına ancak bir kadının dokunabileceği anlar olduğu gibi meğer iş arayan bir insana da ancak bir patronun dokunabileceği anlar varmış hayatta...ben, benimkisini 21 temmuz 2010 itibariyle manevi babam ilan eder, en kısa zamanda harçlığıma zam yapmasını temenni ederim :)
23 Temmuz 2010 Cuma
İş Kadını
Bu blogu yazmaya başladıktan üç beş gün sonra işe başlamam bir tesadüf belki ama ben çoktan bu duruma mucizevi anlamlar yükleyip blogumun uğuruna inanmaya başladım açıkçası...Henüz ofisten yazmaya fırsatım olmadı fakat sizlere en kısa zaman içerisinde makamımdan seslenmek arzusundayım. Şirkete ilk defa uğrayan büyük patronu bilgisayarcı çocuk sanıp iş hayatında rezil rüsva olmam bir yana masama bilgisayar kurulduğunda neredeyse mutluluktan ağlayacaktım sevgili iş hayatındaki ilk gününü çoktan unutmuş soğukkanlı okur.Bir kadına ancak bir kadının dokunabileceği anlar olduğu gibi meğer iş arayan bir insana da ancak bir patronun dokunabileceği anlar varmış hayatta...ben, benimkisini 21 temmuz 2010 itibariyle manevi babam ilan eder, en kısa zamanda harçlığıma zam yapmasını temenni ederim :)
Etiketler:
bilgisayar,
iş hayatı,
kadın,
manevi baba,
ofis,
patron,
uğur
20 Temmuz 2010 Salı
Doğulu
Ece Temelkuran'ın Muz seslerini okurken "bir kadına ancak bir kadının dokunabileceği anlar vardır" cümlesine takılıp kalmıştım, kitap elimde bir hayli uzunca bir zaman boyunca öylece dalıp kalmıştım...Neden sonra kendimi toparlayıp sayfalar arasında fink atarken "ve ben güzel bir şey bulduğunda kaybedeceğine inanan her doğulu gibi onu kaybetmekten korkmuştum" mealinde bir cümleyle çarpılmıştım ve bunca zaman kendimi batıya yakın hisseden ben işte o gün bir doğulu olduğumu anlamıştım.
Etiketler:
batı,
doğu,
Ece Temelkuran,
kadın,
kitap,
Muz sesleri
17 Temmuz 2010 Cumartesi
Nikah Masası
Yazlık semalarında yine enteresan olaylar cereyan etmekte sıcaklardan bunalan okur. Birbirinden renkli komşulara sahip bi insan olarak "vay anasını" demeden şu yurdumun müstesna sahil kasabasından şehrime döndüğüm bir gün bile hatırlayamıyorum doğrusu. Bu seferki hikaye hafif entel ve zengin bir karaktere sahip olan yan komşumuzun karakteriyle hiç örtüşmeyecek bir mizaca ve özgeçmişe sahip bir kadıncağızı doğu illerinden bir köyden getirmesi ile cereyan etti. Bu entellektüel komşumuz ben diyim 6 siz diyin 7 aydır bu kadıncağızla nikahsız olarak aynı evde yaşamaktaydı. Adamın zaten mahalleye göre had safhada egzantirik bir hayata sahip olmasından mütevellit etrafa kendisini "karım" diye tanıştırdığı bu elinde süpürge etrafta dolanıp duran kadıncağızla olan nikahına mazbut yazlıkçılar tarafından biraz şaibeyle bakılsa da kimsenin de durumdan öyle hatırı sayılır bir rahatsızlığı yoktu doğrusu. "Neden olsun ki zaten?" diye soran asi ve modern okura olayın torun ve ananelerin ortalıkta fink attığı bir aile sitesinde cerayan ettiğini hatırlatmayı boynumun borcu bilerek karakterlerimizin 3 gün önce meraklı gözlerle yola çıkan bir araba ile nikahlarını kıyıp hayatlarına devam ettiklerini bildirmekten mutaasıp Türk toplumu ve yazlık ahalisi adına rahatlık duyarım. Darısı başımıza ;)
13 Temmuz 2010 Salı
Ölmeden önce yapılacaklar listesi: madde 7
Kanaatimce "Yalnız ve güzel ülkem"'de hayran olunası bi kadın varsa eğer o da Ceren Aksan'dır. Bu hanım kızımızın özgeçmişi bile buram buram entellektüelite kokmakta ve memur bir aileye sahip olan bendenizin annesini balerin babasını tonmaister sevgilisini artist kendisini de hem kemancı hem fotoğrafçı olarak hayal ederken başının dönmesine sebep olmaktadır.
Suretine olduğu gibi çektiği bütün fotoğraflara da bakmaya doyulamayan, dünyada kemanın en çok yakıştığı insanlardan biri olan bu kemancı, fotoğrafçı,güzeller güzeli kadın, benim "ölmeden önce yapılacaklar" listemde -Ceren Aksan'a fotoğraf çektirmek ibaresiyle 7. sırada yer almakta ve her zamanki gibi sıkça adından sözettirmektedir.
Duymayan, tanımayan, bilmeyen varsa hala...buyrun burdan yakınız http://cerenaksan.com/
11 Temmuz 2010 Pazar
9 Temmuz 2010 Cuma
Havasını satayım

Yeryüzündeki bütün DJ'ler yokolsa bir tanesinin bile arkasından ağlamam şahsen. Şu turntable diye adlandırılan aletlerin başında yaptıkları bilumum artistik hareketleri ve sattıkları cakaları gören de hakikaten kayda değer bir iş yaptıklarını sanır bu deyyusların.
8 Temmuz 2010 Perşembe

Mimesis türkçede taklit, öykünme kelimelerinin muadiliymiş meğer. Bir zamanlar Aristoteles savunurmuş, ustası Platon'la tartışırmış ama bugün bu zamanda bana yaptığı çağrışım nev-i şahsına münhasır bir kadın olan ve buradan çok uzaklarda taaa Balat'ta yaşayan evli ve çocuklu naif bir kadın oldu...diğerlerinin ona nasıl hitap ettiğini bilmiyorum ama gerçek adı: lady of the laundry. Şimdiki zamandan bir hayli önceki bir zamanda, şimdiki hayatımdan bir hayli önceki bir hayatta tanıdığım bir adamın kahramanı...gerçek hayatta bir fotoğraf kahramanı ama bugün burada kimliği tarafımdan çalınmış bir blog kahramanı...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)